3 Mayıs 2018 Perşembe

Özge'nin Şefkatli Eğitmen Günlüğü 26. Hafta

Sura Hart ne diyor?
Her insan gibi genç insanların da en önemli ihtiyaçlarından biri özerkliktir. Vermeye en çok istekli oldukları zamanlar seçim yapabildikleri zamanlardır.


Öğrencileriniz sizden bir talep duyduklarında istediğinizi yerine getirme konusunda hevesli olmazlar. Öğrencilerden talep yerine ricada bulunmayı öğrenmek onların isteyerek verip almalarını mümkün kılar.


Bir öğrencinizden bir şey istediğinizde ricada mı yoksa talepte mi bulunduğunuzu fark edin.


Ben ne düşünüyorum?
Öğretmenliğe başladığımda kafamı en çok kurcalayan başlıklardan biriydi bu. Talep / rica konusu çocuk algımızla birlikte düşünülmesi gereken temel meselelerden bence.
Kendi öğrencilik yaşantım geçiyor gözlerimin önünden ya da gördüklerim… Çocuklar okulda bırakın kendi istek ve katılımlarıyla bir sürecin parçası olmayı; kantinde öğretmene poğaça almak için teneffüse çıkamıyordu.
Çocuklar söyleneni yapmak üzere yetiştirilen, yapmadığında notla tehdit edilen, getir - götür işleriyle gününü geçiren bir insan mıydı gözlerinde acaba?
Eğitim sistemi içinde her gün bu kadar taleple karşılaşmaktı benim bağlarımı koparan bir yandan da. Öğrenmem gereken konudan, yapmam gereken ödeve kadar talep şeklinde geldiği için ağır okul çantamla kendimi köle gibi hissettiğim çoktu.


(Bu günlüklerin de böyle bir yanı var. Eğer kendi hayatıma dokunan bir konuysa bugüne gelmekte zorlanıyorum. Sanki kabuklaşmış bir yarayı açıyor tekrardan. Sonunda da üzülüyorum tüm bu süreçlerin ömrümün yarısından fazlasını aldığına.)


Hayatımızda bir dolu örnek vardır “talep” konusunda. Ancak ricaya dönüp baktığımda da görüyorum ki bazı ricalar var, içten görünen. Kapağını bir kaldırıyorsun içinde kocaman bir taleple karşılaşıyorsun.


Öğretmen köyü başlangıç programlarında şiddetsiz iletişim modülünden sonra tutulan güncede “rica/istek” başlığında tam olarak anlatmak istediğim şey mevcut, Vivet’in ağzından:
“Talep edecekseniz karşınızdakini oyalamayın; ‘bu bir rica değil, taleptir’ deyin, net olun!”
(Tamamı için: http://www.baskabirokulmumkun.net/siddetsiz-iletisim-notlari-ii/)



x

Çocuklarla nasıl paylaşıyorum?
Şiddetsiz iletişimin gözlem, duygu, ihtiyaç ve rica diye sıralanan dört anahtarı sayesinde “ricalar” biçim değiştirdi benim içimde de. Çocuklarla zaten duygu ve ihtiyaçlara yönelik çalışıyoruz. Ancak en çok aralarında bir sorun yaşadığında gözlem ve rica anahtarlarını alıyorum yanıma.
Yaşanan olayı yargısız bir şekilde görebilmek, gözlemlemek çok mühim. Bir de bunun üzerine duygu ve ihtiyaç kapılarını açıp bu adımlara uygun bir ricada bulunabiliyorsak ne ala.


Bir şey yaşandığı an “yaaa” diye yüksek bir ses duymak, “ama … şöyle şöyle yaptı” diye bir şikayet cümlesiyle karşılaşmak olası.
Anlık yaşanan bu halleri durumu gözlemleyip, somut bir ricaya evirebildiğimiz an çözemediğimiz sorun olmadı bu arada. Eğer iki tarafın da içine siniyorsa görüyorum ki adımları doğru ilerlettik ve doğru bir ricada bulunduk.


Çocukların geri bildirimleri neler?
Yine yaşanan küçük sorunlardan ele alacak olursam, “konuşarak çözebiliriz”in altını dolduruyorlar kendi kendilerine. Dün bir salıncak sorunu yaşandı örneğin iki çocuk arasında.
Biri; öğretmenim ben de sallanmak istiyorum, o çok uzun sallandı ama kısa sallandım diyor, dedi. Yanlarına gittim ve anladım ki yanıma gelen çocuk öncelikle sadece talep etmişti. Sebebini sunmadan, ben de sallanmak istiyorum şeklinde. Ben olayı tekrar gözlemlerimizle ele alıp sallanamayan çocuğun ne hissettiğini ve ihtiyacını söylemesine yardımcı oldum. Bunları söyledikten sonra arkadaşına ricada bulundu: “Şimdi ben sallanabilir miyim, sonrasında tekrar sıraya koyarız ve sırayla sallanmaya devam edebiliriz.” Çocuk “hmm, olur tamam” dedi ve pıt diye atladı salıncaktan.


Sonrası ile ilgili ne düşünüyorum?
Elimizde doğru anahtarlar olduğunda, çocuk algımızla bir derdimiz olup, bilinen genel-geçer şeyleri dönüştürmeye çalıştığımızda neler olabileceğini görüyorum.
Tüm bunların kalabalık topluluklarda, büyük büyük okullarda uygulandığını hayal ediyorum. İşte o zaman yaratabileceğimiz çarpan etkisiyle dünya değişir, görüyorum.
Bizi de bu umut, bu inanç bağlamıyor mu hayata zaten?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder